Tüm canlılar doğanın bir parçasıdır ve doğa tüm varlıkları bağrına basar. Doğa bizim en yakın dostumuzdur. İnsanlar doğanın bir parçası olan tarlaları eker, işler ve yiyecek elde eder. Ormanlardan, sulardan, dağlardan tüm canlılar faydalanır. Tabiat üzerinde açan çiçekler, büyüyen ormanlar, akarsular ile görsel bir şölen sunar ve göz zevkimize hitap eder.
Tabiatın cömert, büyük ve yıkılmaz olması sayesinde zengin, fakir, büyük, küçük demeden herkes tabiattan eşit şekilde yararlanır. Doğa bir çok canlıyı yaşatır ve havaya, güneşe, suya can katar. Ancak son zamanlarda teknolojinin gelişmesi ile doğa zarar görmektedir. Doğaya en büyük zararı veren ise insanlardır. İnsanların kurduğu fabrikalar, kullandığı eşyaların atıkları ve yaptığı işler nedeniyle doğal denge bozulmaktadır. Yine insanların neden olduğu hava kirliliği, küresel ısınmaya yol açmış ve buzullar erimiştir. Buzullar da birçok canlının yaşamı için önemlidir. Buzullar eridikçe doğal denge giderek bozulur ve besin zincirinde bazı problemler ortaya çıkar. İnsanlar doğayı koruyup sahip çıkmazsa doğa bize eskisi gibi cömert davranmayacaktır. Eğer doğa için geç kalınırsa ormanlar yok olacak, su kaynakları tükenecek ve bizi hayatta tutan bir doğa olmayacaktır. Bu nedenle doğayı korumak için bir an önce herkes üzerine düşeni yapmalıdır ve yanlışların önüne geçilmelidir. Yaşayacağımız tek bir dünya var ve ona sahip çıkmak hepimizin görevi.
Yeşili tüketip betonların arasında sanal dünyalarımızda yaşayalı beri bir yeşildir, ekodur, ekolojidir, ekosistemdir gidiyor. Hep beraber bu yeni akımın rüzgarındayız. Yok olma korkusu bürüdü hepimizi. Çevreci hareketler, çevreci yürüyüşler, yeşil barışçılar, yeşilin aslını arayanlar. Kısacası bizler. Bir şeylerin doğru gitmediğini fark edip aramaya çıkanlar, dengeyi yeniden yakalamanın tek gerçek olduğuna delice çekilerek değişimin neresinden başlanacağını bilemeyenler. Doğaya dönüş, Doğayı Koruma, Doğa İçin El Ele sloganları ile savrulanlar:
YEŞİL BİR DÜNYA İSTİYORUM
Betonların az, bahçelerin, parkların bol olduğu, Akaryakıt kullanımının az, oksijenin bol olduğu, Yakılan ağaçların olmadığı, dikilen ağaçların bol olduğu, Çevre dostu insanların olduğu bir dünya istiyorum. Mermilerin, bombaların uçmadığı, beyaz güvercinlerin uçtuğu, Yok olan dostlukların üzerine sevgi tomurcuklarının serpiştiği, Öldürülen Filistinli kardeşlerimin yerine, huzurun, insanlığın, kardeşliğin doğduğu, Doğadaki canlılar gibi kardeşçe yaşayacağımız bir dünya istiyorum. Bilgiden fakir olmayan, bilgili insanların çok olduğu, Okumaktan hakir, okumanın çok olduğu, Sevgiden uzak insanların yerine, sevgi saçan insanların olduğu, Sevgi çiçeklerinin olduğu bir dünya istiyorum. Tabiatı yok edenlerin yerine tabiat gönüllülerinin olduğu, Yok olan tabiatın yerine, yeşilin bol olduğu, Fidan sız toprağın yerine, fidanlar bol ekildiği, Yeşil bir dünya istiyorum.
2 Aralık 2014 Salı
Doğa ve İnsan
İnsanlık denildiğinde akla gelen yaratıcılıktır. Yani doğruyu ve gerçekliği felsefe esaslarına göre denemiş ve yaşamıştır. İnsan doğanın bir parçasıdır. Böyle olmasına rağmen neden doğaya en çok zarar veren kendisidir. Doğayla bütünleşmesi gerekirken hem kendisine hem de doğaya gittikçe yabancılaşıyor. Kendisini yaratan doğa, daha sonra insanları yarattı. Bu anlamda insanoğlu yaratıcısına (doğaya) da büyük bir haksızlık yapmaktadır. Hiçbir canlı, insanoğlu
kadar diğer canlılara karşı zorba değildir. Fakat insan böyledir. Yani hem kendi türüne hem de diğer canlı türlerine karşı korkunç despot, iktidar ve korkunç tahakkümcü ve sömürgecidir. Yani en zorba iktidardır. Doğaya zarar vermek aslında kendine zarar vermek demektir. Bu şekilde olmasına rağmen insan niçin parçası olduğu doğaya zarar vermekte ve acıtmaktadır. Anasını (doğayı) neden sömürmektedir? Anayı sömürmek, insan olmaktan çıkmak demektir. Doğaya zarar vermek insanın kendisine yaptığı en tehlikeli iştir. Affedilemez. İnsanlık gerçeği özgür doğa yaşamıdır. Fakat insan gerçekliğine binbir hile uygulamıştır. İnsan ikinci doğa olmasına rağmen kendi yaratıcısına haksızlık edip sömürüyor.
Doğa kendisine emek vermiş, ihtiyaçları oranında üretici ve yaratıcı olmasını sağlamış ve de öğretmiştir. Bunu yaparken de, yaşama da renk vermiş, insanın yaşamını da kendi adaletli kucağında büyütmüştür. Şimdi bu anlamlı yaşam, ikinci doğa (insan) tarafından zorba iktidarla tahakküm altına alınıp anlamından uzaklaştırılıyor. Birinci ve ikinci doğa arasındaki kırılmanın sebebi simbiyotik ilişkinin kopmasıdır. Bu ilişkiyi koparan da, kapitalist modernist paradigmanın kendisidir.
İnsanı evcilleştiren doğadır. Yaşamına renk veren, anlamlı kılan, yine onu eylemci kılan doğadır. İnsanın hayatını birinci dereceden etkileyen, değiştiren-dönüştüren doğadır. Elbette insan da doğayı aynı şekilde evcilleştirip, dönüştürmektedir. Yani insan kendi kaynağını birinci doğadan alır. Kendi eylemselliği, farkındalığı, bilinci ile faydalanıyor. Burada yaratım ve inşa gücü devreye giriyor. Ama bu inşa gücü, doğayla hiyerarşik ilişki geliştirmesini gerektirmez.
kadar diğer canlılara karşı zorba değildir. Fakat insan böyledir. Yani hem kendi türüne hem de diğer canlı türlerine karşı korkunç despot, iktidar ve korkunç tahakkümcü ve sömürgecidir. Yani en zorba iktidardır. Doğaya zarar vermek aslında kendine zarar vermek demektir. Bu şekilde olmasına rağmen insan niçin parçası olduğu doğaya zarar vermekte ve acıtmaktadır. Anasını (doğayı) neden sömürmektedir? Anayı sömürmek, insan olmaktan çıkmak demektir. Doğaya zarar vermek insanın kendisine yaptığı en tehlikeli iştir. Affedilemez. İnsanlık gerçeği özgür doğa yaşamıdır. Fakat insan gerçekliğine binbir hile uygulamıştır. İnsan ikinci doğa olmasına rağmen kendi yaratıcısına haksızlık edip sömürüyor.
Doğa kendisine emek vermiş, ihtiyaçları oranında üretici ve yaratıcı olmasını sağlamış ve de öğretmiştir. Bunu yaparken de, yaşama da renk vermiş, insanın yaşamını da kendi adaletli kucağında büyütmüştür. Şimdi bu anlamlı yaşam, ikinci doğa (insan) tarafından zorba iktidarla tahakküm altına alınıp anlamından uzaklaştırılıyor. Birinci ve ikinci doğa arasındaki kırılmanın sebebi simbiyotik ilişkinin kopmasıdır. Bu ilişkiyi koparan da, kapitalist modernist paradigmanın kendisidir.
İnsanı evcilleştiren doğadır. Yaşamına renk veren, anlamlı kılan, yine onu eylemci kılan doğadır. İnsanın hayatını birinci dereceden etkileyen, değiştiren-dönüştüren doğadır. Elbette insan da doğayı aynı şekilde evcilleştirip, dönüştürmektedir. Yani insan kendi kaynağını birinci doğadan alır. Kendi eylemselliği, farkındalığı, bilinci ile faydalanıyor. Burada yaratım ve inşa gücü devreye giriyor. Ama bu inşa gücü, doğayla hiyerarşik ilişki geliştirmesini gerektirmez.
DOĞANIN YAŞAM ÇIĞLIĞINA KULAK VER
Üzerinde yaşadığımız dünyanın milyonlarca yıllık bir geçmişi olduğunu biliyoruz. İnsanlığın geçmişi de dünyanın geçmişi kadar olmasa bile yine binlerce yılla ifade edilebilir. Bu yaşlı dünyamızı son yüz yıl içerisinde biraz da insanlar yaşlandırmıştır. Bencilce, hoyratça doğal dengeler bozulmuş, insanlığın dışındaki canlıların hayatı hiçe sayılmıştır.
Mevsimlerin akışıyla ilgili atalar sözler söylemiştir, şu mevsimde şöyle yağış olur, bu mevsimde böyle soğuk olur gibi. Oysa şimdi öyle mi? Doğa bizi şaşırıyor mu? Yoksa biz doğayı küstürdük mü? Ne kışlar kışa benziyor, ne baharlar bahara. Yağmurlar sele dönmüş, dolu yağışları taşa. Kışlarla sonbaharlar bir birine karışmış. Bir taraftan aşırı yağışlar toprağı alıp götürürken bir yerlere doğru, diğer taraftan kuraklık ve susuzluk kendini gösteriyor.
Yüzlerce çeşidi bulanan hayvanların yaşam alanları ellerinden alınıyor, ağaçların yerleri sözüm ona modern yaşam alanlarına çevriliyor. Bülbülün altın kafeste değil de ağacın dalında daha mutlu olabileceği hiç düşünülmüyor. Sürekli çalışan arılar, karıncalar, bir avuç çamurdan kendine lüks bir konut yapmaya çalışan kırlangıçlar sanki kimseyi ilgilendirmiyor.
Ağaç, ağaç içinde büyür. |
Ey insan oğlu, yaşadığın dünyaya nasıl sahip çıkacağını bilmek için alim olmaya gerek yok. Sadece meyvesini yediğin ağacın dalını kırma, bir ağaç dikmek yerine gidip bir ağaç kesme, ormanda yaşayan canlının yaşam alanın elinden alma, atmosfere zarar veren kimyasallardan uzak dur. Her şey benim içindir deme, unutma ki ağaçlar, otlar, çiçekler, böcekler, balıklar ve kuşlar, bütün canlıların kendi doğasında yaşamaya hakkı vardır. Ona saygı göster yeter.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)